Hihoho 20 gunluk anneyim bugune bugun. Tavsiye verebilirim bence artik. Kidem aldim :))
TAZE ANNELER!
Hormonlariniz yoldan mi cikti?
Ter kokusundan burnunuz mu sizliyor?
Kocaniz size "teke" diye seslenmeye mi basladi?
Sizin ilaciniz belli
Cozum basit
Ehehe
Tamam tamam kizmayin. Hemen anlatiyorum.
Malum, tavan yapmis hormonlar her lohusanin basinin derdi. Aglayip zirlamayi bir kenara koyarsak beni en cok zorlayan kismi asiri terleme oldu. Terlesem yine iyi soylemesi ayip. Normalin kat be kat fazlasi bir koku mevzu bahis. Hos bir durum olmadigini kabul edersiniz. İstedigim kadr dus alayim, bir kac saat sonra yine basliyor. E ayi yavrusunu birakip suda yasayamam ya. Deodorant, stik, parfum vs kullanmak istemiyorum bebe kokumu alabilsin diye.
Boyle de yasanmaz derken internette ufak bir tuyoya denk geldim.
Ve VOİLA!
İse yaradi. Cok basit ve neredeyse 24 saat kokuyu yok ediyor. İste soyluyorum hazir olun...
Karbonat!
Evet bildigimiz karbonat. İslak koltuk altiniza bir guzel yediriyorsunuz ve sonuc harika. Terlemeyi degil fakat kokuyu kesinlikle onluyor.
Tesekkure gerek yok, vazifemiz :)
En azindan bir derdinize derman oldugumu umarak ayriliyorum huzurlarinizdan :)
16 Eylül 2012 Pazar
14 Eylül 2012 Cuma
Prenses Dogum
Basligi bu sekil atip dogumumu butun ayrintilariyla anlatmakti niyetim aslinda. Fakat soyle bir kendi hamileligimi dusundum ve vazgectim. Nedenini aciklayayim: Zor degil ama beklentilerimin disinda bir dogum yaptim ve hamileyken neredeyse butun dogum hikayelerini okumaktan ziyade yiyip ictigim icin bunu okuyabilecek herhangi bir hamileyi azicik bile olsa tedirgin etmek istemiyorum...
Ozet gecmek gerekirse; normal dogum israrim epidural bunyemde tutmayinca kirildi neyazik ki. Sancilarin 2. saatinde pes ettim ve sezaryen yapin diye ortaligi yiktim. Allahtan doguma bir kac hafta kala esime ve aileme, sezaryen istersem bir saglik sorunu olmadigi muddetce bana normal dogum icin israr etmelerini, gerekirse beni dinlememelerini siki siki tembihlemistim. Onlar cebren ve hile ile beni oyalarken 15-16 saat surmesi beklenen dogum, sancilar basladiktan 3 bucuk saat sonra sona erdi :) Epiduralde kotu giden sansim yuzume guldu ve cok kolay bir dogum yaptim.
Simdi burada uzun uzun bebegimi kucagima aldigimda neler hissettigimi anlatmami bekleyebilirsiniz. Fakat bunun imkani yok. Boyle seyleri cok yuceltmeyi, gereginden fazla anlam yuklemeyi zaten sevmem. Ustelik o ilk anin saskinligi ve henuz taze olan acisi ile dogru duzgun biseyler hissetmeyi beklemek sacma. Fakat ortalik sakinlestikten ve kizimla basbasa kaldiktan sonra hissettigim sey net olarak askti... Baska hic bir duygu onu gorunce ve ona dokununca hissettigim heyecani, dinginligi, huzuru, kalp carpintisini, uyuyunca duydugum ozlemi, teninin verdigi elektrigi aciklayamaz.
Bebek ile ilgili cok fazla ayrinti vermeyecegim. İste bilirsiniz, nazar deger goz kalir bilmemne. Zaten sagolsun bu konuda yuzumuzu hic kara cikarmadi simdiye kadar. Ne zaman kime ovsek kizi, aksamina evde buyuk yaygara kopuyor :) Klasik bebek iste. Agliyor, uyuyor, emiyor, siciyor (bol bol)
Emiyor demisken, ilk 3 gun ememedi ayicik. Memeyi alamadi ne yazik ki. Asla mama vermem diyen ben yana yakila biberonla besledim kizi. Bir kac gun sonra doktorumuz silikon meme ucunu onerdi ve yasasin!! Cork cork kizim ilk 10 gunde 270 gr alarak bizi sevindirdi. Su silikon meme ucunu yapandan da satandan da allah razi olsun. Buyyuk rahatlik. Hem tahris riski yok hem de silik meme ucu yuzunden yavru ac kalmiyor.
Babasina gelince kocam uykusuz, kocam saskin :) ve bakislarindan anladigim kadariyla cok mutlu...
Asagi yukari boyle iste yasananlar. Bundan sonraki hayatimizi tahmin etmek imkansiz bizim icin. Derin herseyi her an farkli kiliyor... Bize de hayranlikla seyretmek dusuyor.
Ozet gecmek gerekirse; normal dogum israrim epidural bunyemde tutmayinca kirildi neyazik ki. Sancilarin 2. saatinde pes ettim ve sezaryen yapin diye ortaligi yiktim. Allahtan doguma bir kac hafta kala esime ve aileme, sezaryen istersem bir saglik sorunu olmadigi muddetce bana normal dogum icin israr etmelerini, gerekirse beni dinlememelerini siki siki tembihlemistim. Onlar cebren ve hile ile beni oyalarken 15-16 saat surmesi beklenen dogum, sancilar basladiktan 3 bucuk saat sonra sona erdi :) Epiduralde kotu giden sansim yuzume guldu ve cok kolay bir dogum yaptim.
Simdi burada uzun uzun bebegimi kucagima aldigimda neler hissettigimi anlatmami bekleyebilirsiniz. Fakat bunun imkani yok. Boyle seyleri cok yuceltmeyi, gereginden fazla anlam yuklemeyi zaten sevmem. Ustelik o ilk anin saskinligi ve henuz taze olan acisi ile dogru duzgun biseyler hissetmeyi beklemek sacma. Fakat ortalik sakinlestikten ve kizimla basbasa kaldiktan sonra hissettigim sey net olarak askti... Baska hic bir duygu onu gorunce ve ona dokununca hissettigim heyecani, dinginligi, huzuru, kalp carpintisini, uyuyunca duydugum ozlemi, teninin verdigi elektrigi aciklayamaz.
Bebek ile ilgili cok fazla ayrinti vermeyecegim. İste bilirsiniz, nazar deger goz kalir bilmemne. Zaten sagolsun bu konuda yuzumuzu hic kara cikarmadi simdiye kadar. Ne zaman kime ovsek kizi, aksamina evde buyuk yaygara kopuyor :) Klasik bebek iste. Agliyor, uyuyor, emiyor, siciyor (bol bol)
Emiyor demisken, ilk 3 gun ememedi ayicik. Memeyi alamadi ne yazik ki. Asla mama vermem diyen ben yana yakila biberonla besledim kizi. Bir kac gun sonra doktorumuz silikon meme ucunu onerdi ve yasasin!! Cork cork kizim ilk 10 gunde 270 gr alarak bizi sevindirdi. Su silikon meme ucunu yapandan da satandan da allah razi olsun. Buyyuk rahatlik. Hem tahris riski yok hem de silik meme ucu yuzunden yavru ac kalmiyor.
Babasina gelince kocam uykusuz, kocam saskin :) ve bakislarindan anladigim kadariyla cok mutlu...
Asagi yukari boyle iste yasananlar. Bundan sonraki hayatimizi tahmin etmek imkansiz bizim icin. Derin herseyi her an farkli kiliyor... Bize de hayranlikla seyretmek dusuyor.
23 Ağustos 2012 Perşembe
Durum Raporu
Nihayet geldik sona...
Gün itibariyle 40. haftaya girmiş bulunmaktayız minnak ayı yavrusuyla birlikte. Hamilelik, beklemek falan zor diyordum ama şu son bir kaç gün gerçekten geçmek bilmiyor. Vücudum taşıyabileceği maksimum ağırlıkla eziyet çekiyor. Zavallı Derin, içine tıkıştırıldığı yere sığmak konusunda sınırlarını zorluyor. Öyle ki karnımın sağ tarafı kızın topuğu yüzünden 'bence' alenen bollaştı. Geceleri tuvalet bekçisi kıvamında nöbetlerdeyim. Değil yataktan tek hamlede kalkmak, sağdan sola dönmek bile büyük mesai. Her gün saat başı ayna karşısında karnım aşağı indi mi diye kontrol ediyoruz ailecek ve her an "aha inmiş" diye çığlığı basan bir ferde karşılık göbeğim olduğu yerde duruyor. Derken; gidip yine baktım, sanki biraz üstü düzleşmiş ama ı ıh doğmayacak sanki bu velet. İsyanlardayım arkadaşım, doğsun artık. Hem bana hem ona eziyet...
Tecrübeli annelerin sesi kulaklarımda sanki: bugünlerini çok arayacaksın, uykuya hasret kalacaksın, keşke hep hamile kalaydım diyeceksin vs vs...
Tamam. Valla hepsi kabulüm... Yeter ki bu belirsizlik, bekleyiş, 3 futbol topu yutmuşluk geçsin.
Bebeğin sağlığı konusunda endişelenmediğimiz zamanlarda en çok tipini merak ediyoruz sanırım. Babayla fiziksel özelliklerimiz birbirinin tam zıttı. Hangimizin en çok neresini alacak, ikimizin karışımı neye benzeyecek gayet meçhul tabi ki. Tahminimce siyah saçlı, kumral tenli, renkli gözlü bişey olur (hayale gel) Ay huyu iyi olsun di mi? :)
Günde en az 3 kişi beni ya da evde bilgi alınabilecek diğer bireyleri arayarak "daha doğmadı mı?" diye soruyor. Doğmadı can dostlarım. İnanın doğsa davul zurnayla ilan edeceğim. Öyle bunaldım, öyle darlandım.
Doğumla ilgili öyle çok plan program yapmış değilim. Allaha şükür herşey sorunsuz ilerlediği için epiduralli normal doğum isteğimiz hala geçerli. Bir problem olmadığı sürece değişmeyecek görünüyor.
Başlarda bir kaç doğum fotoğrafçısı araştırmış olsamda çevremizde bol bol fotoğrafçı, filmci, artiz tipli arkadaş bulunması neticesinde iki yetenekli ve yakın arkadaşı bu iş için görevlendirmeyi tercih ettik. Gün, saat geldiğinde heyecandan titremezlerse Derin'in ilk fotoğrafları ellerinden öper...
Minnak kızımızı ve bizi ziyarete gelecek olan sevenlerimize ikram etmek için düşündüğümüz kurabiyeleri ise Merve adında dünya tatlısı ve kainat sabırlısı bir arkadaşımıza ricada bulunduk. Sabırlı diyorum çünkü alt tarafı 3-5 kurabiye için kızı 7/24 darladım: ay orası açık renk olsun, vazgeçtim lila şeyap, figürü şu olsun ama şurası da şöyle olsun, dur vazgeçtim babası böyle istedi diye diye meslekten soğuttum kızı. Büyük ihtimalle kurabiyeleri kargoya verip, bir ekmek fırınına işe başvurup, hayata sıfırdan başlamayı tercih edecek.
Gün içerisinde kocam işteyken sancım tutarsa gelip beni alsın diye de birini belirledik... Sevip saydığım muhterem biri de gelip benim yerime doğuruverirse, bu işi sağsalim atlatır giderim. Oh be!
Görevli arkadaşları tek tek tagledim ki sonra vay ben duymadım ay benim hiç haberim yoktu olmasın. Hamile siniri var bende, gebertirim.
Bu saatten sonra ne zaman yazarım, ne yazarım allah bilir. Umarım Zeynep Derin sağlıkla, sıhhatle, mutlulukla gelir kucağımıza konar...
Merak edenlere en güzel haberleri vermek için gün sayıyoruz. Biliyorum ki sevenlerimizde dualarını üzerimizden hiç eksik etmiyor.
Hadi! Her duaya bir bebek mıncırması vadediyorum :)
23 Temmuz 2012 Pazartesi
Müjde! Baba Oluyorsun...
Her ne kadar "ANNE OLUYORUM!!" diye günün her saati çığlık atmak istesem bile içten içe biliyorum ki çok önemli bir noktayı gözden kaçırıyorum: Bu çocuğun bir de babası var...
Hamilelik büyük bir yanılgıyla çok bireysel bir şeymiş gibi yaşanıyor. İnsan psikolojisi işte. Öncelikle kendini düşünüyorsun. Hatta gebeliğin büyük bölümü çocuktan önce kendin için endişelenmekle geçiyor. "hayatım değişti, şişmanladım, midem bulanıyor, uyuyamıyorum, sezaryen olursam göbeğim kalır, doğururken çok acıyacak vs vs..." Bu bir suç değil. Fakat gel gör ki ne hissettiğini pek sormadığımız hatta Allah affetsin ama pek umursamadığımız zavallıcık bir insan var.
Hiç beklemediği bir anda baba olacağını söylediğim sevgilim, aramızın da o günlerde limoni olması sebebiyle hislerini çok belli edememişti. Sevinse bir dert, üzülse başka bir felaket...
Tahmin yürütüyorum elbette ama ne kadar korktuğunu düşündükçe onun adına üzülüyorum.
Bir gün evvel tek derdi ofiste yetiştireceği işler olan adam, sabaha bir evliliğin ve daha korkuncu tamamen kendisine bağımlı küçük bir canlının sorumluluyla uyandı. Planlı hamileliklerde bile travma yaratabilecek gelecek değişimi, bizim için kendimizi akışına bıraktığımız bir olaylar silsilesine dönüştü.
Şükürler olsun ki ilişki içerisinde hakim olmayı beceremediğimiz ayrıntılar evliliğin gerçekleşmesiyle birlikte düzene girdi ve çok mutlu ayları beraberinde getirdi. (Böyle biraz karmaşık yazıyorum ki gevezeliğim nedeniyle vereceğim ayrıntılar arada boğulup gitsin :)
Bütün bunların yanısıra ilk 3 ay çalışmış olmama ve çok hafif bir hamilelik geçirmeme rağmen sürekli mızmızlanan, yorgunluktan şikayet eden, her türlü şeye ağlayabilen, yaşadığı fiziksel değişimle başetmeye çalışırken taze kocasının kendisini hala beğenip beğenmediğinden emin olamayıp, ona sorgularıyla dünyayı dar eden bir kadın olup çıkıvermiştim.
Bitti mi?...
Elbette hayır.
İlk 3 aydan sonra hamileliğe uygun olmayan işimi bırakıp ev kadını olma safhasına geçmemle birlikte işler ikimiz için de iyice çığrından çıktı. Normalde ancak ağır hasta olduğum zamanlarda evde bütün gün oturan ben bir anda saatlerce günlerce kapana kısılmış hissiyle evin içinde dolanır oldum. Havalar soğuktu, kendime yapacak iş bulamıyordum, bütün arkadaşlarım gün içinde çalışıyordu ve ben delirmenin eşiğindeydim... (yine kendimden bahsediyorum?!)
Doğal olarak sürekli kocamı taciz halindeydim. Telefonla, internet üzerinden, olur olmadık zamanlarda ofis ziyaretleriyle.
Adama ne çalışacak ne de nefes alacak zaman bırakıyordum. İşten yarım saat geç gelse ağlama krizlerine giriyor ve benden bıktığı, ayrılmak istediği üzerine binlerce senaryoyla kavgalar çıkarıyordum. Dinlenmesi gereken haftasonlarını beni saatlerce gezdirerek daha doğrusu avutarak geçiriyordu.
Bu arada şöyle olmuştu böyle olmuştu diye anlattığıma bakmayın. Biraz azalmış bile olsa anlattığım problemler hala baki. Sadece son aya girdiğimiz için daha çok çocuk merkezli endişelerle darlıyorum adamı.
Bütün bunlar olurken adamcağızın hiç aklında yokken yaptığı doktor-hastahane masrafı, almak zorunda kaldığı çocuk odası, bebek kıyafetleri ve artık çalışmadığı için şımarık çocuk gibi her gördüğünü isteyen karısına kaptırdığı mangırları es geçmemek lazım.
Valla ben olsam don paça fırlarım sokağa saçımı yola yola koşar kaçarım. Yazdıkça fenalık geldi!
Oysa (dikkat övgü) benim melek kocam değil bunlardan şikayet etmek, mutlu olduğunu her fırsatta her yolla dile getirip benim rahat etmem, mutlu olmam ve zor günleri atlatmam için elinden gelen herşeyi yaptı-yapıyor... (dilini ısır kıçını kaşı :)
Bütün kaprislerime, duygusal gelgitlerime, yersiz ağlamalarıma, şımarık isteklerime öyle metanetli göğüs geriyor ki hayatımda yaptığım en doğru seçim olduğundan günden güne emin oluyorum.
Dahası; çocuk bakmak ve yetiştirmek konusunda ben ne kadar panikliyorsam o bir o kadar kendinden emin benim içimi rahatlatıyor. Başımıza gelecek iyi veya kötü herşeyle birlikte mücadele edeceğimizi öyle güzel dile getiriyor ki kendimi süpermen gibi hissetmeme neden oluyor. Kişisel güvensizliklerim bile onun yanında eriyip gidiyor.
Taşıdığı maddi manevi yükü hiç şikayetsiz sırtlanmasını takdir etmek konusunda yetersizliğimi kelimelerle ifade edebileceğimi hiç sanmıyorum...
Şefkati ve sevgisi hiç bitmeyen bu adamla, bugünlerde ve ne yazık ki bebek geldiğinde yeterince ilgilenemeyeceğimi bilsemde onu bütün hayatım boyunca ve her bir zerremle sonsuz sevdiğimi; bu yazıyı gören görmeyen, bizi tanıyan tanımayan herkes bilsin isterdim.
Senin de dediğin gibi sevgilim; dünden çok, yarından az...
Hamilelik büyük bir yanılgıyla çok bireysel bir şeymiş gibi yaşanıyor. İnsan psikolojisi işte. Öncelikle kendini düşünüyorsun. Hatta gebeliğin büyük bölümü çocuktan önce kendin için endişelenmekle geçiyor. "hayatım değişti, şişmanladım, midem bulanıyor, uyuyamıyorum, sezaryen olursam göbeğim kalır, doğururken çok acıyacak vs vs..." Bu bir suç değil. Fakat gel gör ki ne hissettiğini pek sormadığımız hatta Allah affetsin ama pek umursamadığımız zavallıcık bir insan var.
Hiç beklemediği bir anda baba olacağını söylediğim sevgilim, aramızın da o günlerde limoni olması sebebiyle hislerini çok belli edememişti. Sevinse bir dert, üzülse başka bir felaket...
Tahmin yürütüyorum elbette ama ne kadar korktuğunu düşündükçe onun adına üzülüyorum.
Bir gün evvel tek derdi ofiste yetiştireceği işler olan adam, sabaha bir evliliğin ve daha korkuncu tamamen kendisine bağımlı küçük bir canlının sorumluluyla uyandı. Planlı hamileliklerde bile travma yaratabilecek gelecek değişimi, bizim için kendimizi akışına bıraktığımız bir olaylar silsilesine dönüştü.
Şükürler olsun ki ilişki içerisinde hakim olmayı beceremediğimiz ayrıntılar evliliğin gerçekleşmesiyle birlikte düzene girdi ve çok mutlu ayları beraberinde getirdi. (Böyle biraz karmaşık yazıyorum ki gevezeliğim nedeniyle vereceğim ayrıntılar arada boğulup gitsin :)
Bütün bunların yanısıra ilk 3 ay çalışmış olmama ve çok hafif bir hamilelik geçirmeme rağmen sürekli mızmızlanan, yorgunluktan şikayet eden, her türlü şeye ağlayabilen, yaşadığı fiziksel değişimle başetmeye çalışırken taze kocasının kendisini hala beğenip beğenmediğinden emin olamayıp, ona sorgularıyla dünyayı dar eden bir kadın olup çıkıvermiştim.
Bitti mi?...
Elbette hayır.
İlk 3 aydan sonra hamileliğe uygun olmayan işimi bırakıp ev kadını olma safhasına geçmemle birlikte işler ikimiz için de iyice çığrından çıktı. Normalde ancak ağır hasta olduğum zamanlarda evde bütün gün oturan ben bir anda saatlerce günlerce kapana kısılmış hissiyle evin içinde dolanır oldum. Havalar soğuktu, kendime yapacak iş bulamıyordum, bütün arkadaşlarım gün içinde çalışıyordu ve ben delirmenin eşiğindeydim... (yine kendimden bahsediyorum?!)
Doğal olarak sürekli kocamı taciz halindeydim. Telefonla, internet üzerinden, olur olmadık zamanlarda ofis ziyaretleriyle.
Adama ne çalışacak ne de nefes alacak zaman bırakıyordum. İşten yarım saat geç gelse ağlama krizlerine giriyor ve benden bıktığı, ayrılmak istediği üzerine binlerce senaryoyla kavgalar çıkarıyordum. Dinlenmesi gereken haftasonlarını beni saatlerce gezdirerek daha doğrusu avutarak geçiriyordu.
Bu arada şöyle olmuştu böyle olmuştu diye anlattığıma bakmayın. Biraz azalmış bile olsa anlattığım problemler hala baki. Sadece son aya girdiğimiz için daha çok çocuk merkezli endişelerle darlıyorum adamı.
Bütün bunlar olurken adamcağızın hiç aklında yokken yaptığı doktor-hastahane masrafı, almak zorunda kaldığı çocuk odası, bebek kıyafetleri ve artık çalışmadığı için şımarık çocuk gibi her gördüğünü isteyen karısına kaptırdığı mangırları es geçmemek lazım.
Valla ben olsam don paça fırlarım sokağa saçımı yola yola koşar kaçarım. Yazdıkça fenalık geldi!
Oysa (dikkat övgü) benim melek kocam değil bunlardan şikayet etmek, mutlu olduğunu her fırsatta her yolla dile getirip benim rahat etmem, mutlu olmam ve zor günleri atlatmam için elinden gelen herşeyi yaptı-yapıyor... (dilini ısır kıçını kaşı :)
Bütün kaprislerime, duygusal gelgitlerime, yersiz ağlamalarıma, şımarık isteklerime öyle metanetli göğüs geriyor ki hayatımda yaptığım en doğru seçim olduğundan günden güne emin oluyorum.
Dahası; çocuk bakmak ve yetiştirmek konusunda ben ne kadar panikliyorsam o bir o kadar kendinden emin benim içimi rahatlatıyor. Başımıza gelecek iyi veya kötü herşeyle birlikte mücadele edeceğimizi öyle güzel dile getiriyor ki kendimi süpermen gibi hissetmeme neden oluyor. Kişisel güvensizliklerim bile onun yanında eriyip gidiyor.
Taşıdığı maddi manevi yükü hiç şikayetsiz sırtlanmasını takdir etmek konusunda yetersizliğimi kelimelerle ifade edebileceğimi hiç sanmıyorum...
Şefkati ve sevgisi hiç bitmeyen bu adamla, bugünlerde ve ne yazık ki bebek geldiğinde yeterince ilgilenemeyeceğimi bilsemde onu bütün hayatım boyunca ve her bir zerremle sonsuz sevdiğimi; bu yazıyı gören görmeyen, bizi tanıyan tanımayan herkes bilsin isterdim.
Senin de dediğin gibi sevgilim; dünden çok, yarından az...
12 Temmuz 2012 Perşembe
Otoimmüğünü Sıkarım Senin!
34. haftadan merhaba size sevgili eşim dostum. Pek bir gelişme yok açıkçası. Derin hanım gayet sağlıklı ve keyifli maşallah. Bu hafta sonu kendisini yine ziyaret edeceğiz. 1 buçuk ay kaldı. Heyecan, endişe, merak, sevinç, telaş, korku, mutluluk gırla. Karı koca kafayı çizmeden bu işi atlatırsak ne ala.
Bu 8 ay boyunca bizi endişelendiren tek şey gebeliğin başında bana "Otoimmün Tiroidit" teşhisi konulması oldu. Genel bilinirliğiyle guatr işte... Anneminde senelerce çektiği bu hastalığa yabancı olmamam nedeniyle öğrendiğimde öyle çok büyük tepkiler vermedim. Gerçi doktorum gayet şaşkın; hastalığı öğrenen çoğu kişinin ağlayarak tepki verdiğini ve soğukkanlılığımı takdir ettiğini söyleyince "ulan acaba bişeyleri yanlış mı biliyorum?" endişesi duymadım değil. Tabi ki tek korkum bebeğe verebileceği olası zararlardı. Doktorumun telkinleri ve kendi çapımda yaptığım araştırmalar neticesinde ilaç kullanımının bebeğe hiç bir zararı olmadığını gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Ne yazık ki bir tedavisi yok. En azından ben öyle biliyorum. Ömrü billah ilaç kullanacak olmam hoş değil ama ne derler: "allah beterinden saklasın"
Emzirme sırasında ilaç kullanımı için bu hafta doktorumla görüşeceğim. İnternetten araştırıp kafamı bulandırmak istemedim. Zaten günde okuduğum 84 makale 45 araştırma 33 blog yazısı beni yeterince bunaltıyor. En azından sağlık konularında bir bilene danışarak, tek fikre bağlı olmayı tercih edeceğim.
Haydi biraz kafamız dağılsın :)
Kendi yediğim içtiğim yetmedi, sizide canınızı çektirmek suretiyle şişmanlatmak isteğindeyim. Bu 18 kilonun vebalini tek başıma çekemem di mi ama?
Damla çikolatalı kurabiye sevmeyecek ademoğlu yoktur herhalde. Ben bunun tadını biraz da acıbadem kurabiyesine benzediği için seviyorum. Çok basit bir tarif olması da cabası.
Damla Çikolatalı Kurabiye
Malzemeleri de kendi ölçtüğüm şekilde vereceğim. Bana kolay geliyorsa size de gelir sanırım :)
3 yemek kaşığı oda sıcaklığında tereyağ
1 su bardağı toz şeker (esmer şekerde gayet güzel olur ama farketmiyor bence)
1 adet yumurta
1 paket vanilin
1+çeyrek bardak un (ben tam tahıllı buğday unu kullandım normal un da olur)
Yarım tatlı kaşığı kabartma tozu
Yarım tatlı kaşığı karbonat
Yarım tatlı kaşığı tuz
1 buçuk- 2 tatlı kaşığı nescafe
İstediğiniz kadar damla çikolata ya da küp küp kesilmiş bitter çikolata
Fırını 170 derecede ısıtın
Karıştırma kabına tereyağı ve şekeri koyup mikserle iyice birbirine yedirecek şekilde çırpın. Öyle çok uzun uzun değil, yağla şeker özdeşleşsin yeter.
Yumurtayı ve vanilini ekleyip tekrar çırpın.
En son unu, kabartma tozunu, karbonatı, ve tuzu ekleyip elinizle yoğurun. İyice karışınca çikolataları ve kahveyi koyup tekrar elinizle karıştırın.
Tepsiye yağlı kağıt serip cevizden biraz büyükçe parçalar halinde dizip üzerinden hafifçe bastırın. Fırına girdiğinde sıcağın etkisiyle yayvanlaşacaktır. Ben çok kabartmayı beceremedim hiç bir zaman bu kurabiyeyi ama isterse dümdüz olsun, tadı muhteşem bana göre :)
20 dakika kadar pişireceksiniz. Fırından çıktığında hala biraz yumuşak oluyor. Dikkatlice tepsiden alıp ızgara üzerinde soğutun.
Afiyetler olsun efenim :) Çok çok yiyin çok çok kilo alın :) Ben doğurayım hep birlikte veririz ;)
Bu 8 ay boyunca bizi endişelendiren tek şey gebeliğin başında bana "Otoimmün Tiroidit" teşhisi konulması oldu. Genel bilinirliğiyle guatr işte... Anneminde senelerce çektiği bu hastalığa yabancı olmamam nedeniyle öğrendiğimde öyle çok büyük tepkiler vermedim. Gerçi doktorum gayet şaşkın; hastalığı öğrenen çoğu kişinin ağlayarak tepki verdiğini ve soğukkanlılığımı takdir ettiğini söyleyince "ulan acaba bişeyleri yanlış mı biliyorum?" endişesi duymadım değil. Tabi ki tek korkum bebeğe verebileceği olası zararlardı. Doktorumun telkinleri ve kendi çapımda yaptığım araştırmalar neticesinde ilaç kullanımının bebeğe hiç bir zararı olmadığını gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Ne yazık ki bir tedavisi yok. En azından ben öyle biliyorum. Ömrü billah ilaç kullanacak olmam hoş değil ama ne derler: "allah beterinden saklasın"
Emzirme sırasında ilaç kullanımı için bu hafta doktorumla görüşeceğim. İnternetten araştırıp kafamı bulandırmak istemedim. Zaten günde okuduğum 84 makale 45 araştırma 33 blog yazısı beni yeterince bunaltıyor. En azından sağlık konularında bir bilene danışarak, tek fikre bağlı olmayı tercih edeceğim.
Haydi biraz kafamız dağılsın :)
Kendi yediğim içtiğim yetmedi, sizide canınızı çektirmek suretiyle şişmanlatmak isteğindeyim. Bu 18 kilonun vebalini tek başıma çekemem di mi ama?
Damla çikolatalı kurabiye sevmeyecek ademoğlu yoktur herhalde. Ben bunun tadını biraz da acıbadem kurabiyesine benzediği için seviyorum. Çok basit bir tarif olması da cabası.
Damla Çikolatalı Kurabiye
Malzemeleri de kendi ölçtüğüm şekilde vereceğim. Bana kolay geliyorsa size de gelir sanırım :)
3 yemek kaşığı oda sıcaklığında tereyağ
1 su bardağı toz şeker (esmer şekerde gayet güzel olur ama farketmiyor bence)
1 adet yumurta
1 paket vanilin
1+çeyrek bardak un (ben tam tahıllı buğday unu kullandım normal un da olur)
Yarım tatlı kaşığı kabartma tozu
Yarım tatlı kaşığı karbonat
Yarım tatlı kaşığı tuz
1 buçuk- 2 tatlı kaşığı nescafe
İstediğiniz kadar damla çikolata ya da küp küp kesilmiş bitter çikolata
Fırını 170 derecede ısıtın
Karıştırma kabına tereyağı ve şekeri koyup mikserle iyice birbirine yedirecek şekilde çırpın. Öyle çok uzun uzun değil, yağla şeker özdeşleşsin yeter.
Yumurtayı ve vanilini ekleyip tekrar çırpın.
En son unu, kabartma tozunu, karbonatı, ve tuzu ekleyip elinizle yoğurun. İyice karışınca çikolataları ve kahveyi koyup tekrar elinizle karıştırın.
Tepsiye yağlı kağıt serip cevizden biraz büyükçe parçalar halinde dizip üzerinden hafifçe bastırın. Fırına girdiğinde sıcağın etkisiyle yayvanlaşacaktır. Ben çok kabartmayı beceremedim hiç bir zaman bu kurabiyeyi ama isterse dümdüz olsun, tadı muhteşem bana göre :)
20 dakika kadar pişireceksiniz. Fırından çıktığında hala biraz yumuşak oluyor. Dikkatlice tepsiden alıp ızgara üzerinde soğutun.
Afiyetler olsun efenim :) Çok çok yiyin çok çok kilo alın :) Ben doğurayım hep birlikte veririz ;)
27 Haziran 2012 Çarşamba
İnsan Yahnisi
Mükemmel bir insan olduğumu asla iddia etmedim. Hatta çoğu yönden ele alındığında pek iyi birisi sayılmam. Lakin şunu bilir şunu söylerim ki; kimseye isteyerek bir kötülüğüm dokunmamıştır ve hayatıma girmiş hiç bir insandan da bunu beklemem.
Yine kendimle ilgili bir bilgi vermem gerekirse kindar biride değilimdir... Zaten hafızam zayıf, yapılanı 3-5 ay içinde unutur giderim. Uğraşmak istemem ve hatta "yok canım öyle yapmak istememiştir" cümlesini sık sık kurarım.
Amaaaa... Birisi var ki, hırsımdan gözümü döndürüyor arkadaş. Baksan görsen bana çok büyük bir zararı da olmadı kızcağızın ama o sinsiliğine ayamadım ya, sanırım o yüzden ne zaman adı geçse ya da tesadüfen suretine denk gelsem kan beynime sıçrıyor. Hiç mutlu olmasın, her işi ters gitsin, sevgilisinden kazık yesin, aptallığı ve çirkinliği herkesçe yüzüne vurulsun istiyorum. Bir tek canına kastım yok sanırım.
Hayır, bir de mazlum bilmez mi kendini. Ay allahım! "hirkis bini kiziklidi" "kimsi bini sivmiyir" "irkidişlirimdin hip zirir girdim"
Behey kendini bilmez! Gördük işte senin de ne mal olduğunu. Sevmez tabi seni kimse.
Elime geçirsem de etini ısırsam rahatlıycam. Of!
Yine kendimle ilgili bir bilgi vermem gerekirse kindar biride değilimdir... Zaten hafızam zayıf, yapılanı 3-5 ay içinde unutur giderim. Uğraşmak istemem ve hatta "yok canım öyle yapmak istememiştir" cümlesini sık sık kurarım.
Amaaaa... Birisi var ki, hırsımdan gözümü döndürüyor arkadaş. Baksan görsen bana çok büyük bir zararı da olmadı kızcağızın ama o sinsiliğine ayamadım ya, sanırım o yüzden ne zaman adı geçse ya da tesadüfen suretine denk gelsem kan beynime sıçrıyor. Hiç mutlu olmasın, her işi ters gitsin, sevgilisinden kazık yesin, aptallığı ve çirkinliği herkesçe yüzüne vurulsun istiyorum. Bir tek canına kastım yok sanırım.
Hayır, bir de mazlum bilmez mi kendini. Ay allahım! "hirkis bini kiziklidi" "kimsi bini sivmiyir" "irkidişlirimdin hip zirir girdim"
Behey kendini bilmez! Gördük işte senin de ne mal olduğunu. Sevmez tabi seni kimse.
Elime geçirsem de etini ısırsam rahatlıycam. Of!
25 Haziran 2012 Pazartesi
Özet Geç...
"Çok sıcak" diye bir giriş cümlesi olmaz elbette ama şu ara benden sık sık duyulan ses dizesi genelde buna tekabül ediyor. Bir de "ay" ve "of" var tabi ki. Fakat bu ünlemleri gebeliğin genel yapısına bağlıyorum.
Sonuç itibariyle havalar çok sıcak arkadaşlar, özellikle hamileler için daha da sıcak olacak. Bu yakarışlarıma kulak veren ya da kulak vermezse başına geleceklerden korkan cefakar kocam, hafta sonu beni ufak bir geziye çıkardı. Nihayet soğuk su dolu havuza ayaklarımı sokabildim ve aile saadetimiz zeval görmeden haftayı atlattık.
Havuza girdiğim an sessizleşen kızım "yüzücü yapıcam ben Derin'i, ben olamadım o olsun, hem omuzları şeyolur vıdıvıdı bıdıbıdı" diye hesaplar peşinde olan annesinin ağzının payını verecek sanırım. "Sana ne kadın?" demenin yolunu beni tekmelerinden mahrum ederek buldu. Aferim kızıma, cool olacak demek ki?...
Şiş göbeğimle nasıl hareket edeceğimi pek bilemesemde şapada şupada bir şekilde geçti gitti işte gün.
Ayrıca geçtiğimiz hafta rutin doktor kontrolümüzün sorunsuz geçtiğini bildirmekten zevk duyarım. 1500 gr olmuş minnak ayı yavrum. Bütün kontrol boyunca bize kıçını dönse bile omurgaları tastamam maşallah. Tek görebildiğimiz yeri sırtıydı zira...
Doktorumuzla nasıl bir doğum istediğimiz üzerine kısa ve öz bir konuşma yaptık. Görev bilinci gereği bir doğumun nasıl gerçekleştiğine dair bütün ayrıntıları bir bir anlatırken "bayılsam da kurtulsam" diye içim çekile çekile dinlesem de bundan kurtuluş yok öyle değil mi?
Netice itibariyle epiduralli normal doğum isteğim doktorum tarafından da destek gördü. Gelgelelim, doktorun normal doğumu överken söylediği: "kendi başına bile doğurabilirsin aslında, doğa herşeyi halleder" cümlesi bitanem kocamda enteresan bir etki yaptı ve yol boyunca beni müdahelesiz doğuma ikna etmeye çalıştı. Ona cevabımı her zaman ki hanımefendi tavrım ve sevecen yaklaşımımla vermeye gayret ettim: "he canım he"
Son olarak, ayı yavrusunun odasını kurmaya başlamamız ve işlerin çoğunun bitmesi itibariyle bu hafta gayet verimli geçti.
Hamilelikten sıkılan ben, neye benzeyeceğini merak ettiği için sabırsızlanan babası ve çok seveceklerine emin olduğum ama doğunca çil yavrusu gibi dağılacaklarını bildiğim eş dost 31. haftayı böylece gerie bıraktık.
Ayrıca ÇOK SICAK!!
Sonuç itibariyle havalar çok sıcak arkadaşlar, özellikle hamileler için daha da sıcak olacak. Bu yakarışlarıma kulak veren ya da kulak vermezse başına geleceklerden korkan cefakar kocam, hafta sonu beni ufak bir geziye çıkardı. Nihayet soğuk su dolu havuza ayaklarımı sokabildim ve aile saadetimiz zeval görmeden haftayı atlattık.
Havuza girdiğim an sessizleşen kızım "yüzücü yapıcam ben Derin'i, ben olamadım o olsun, hem omuzları şeyolur vıdıvıdı bıdıbıdı" diye hesaplar peşinde olan annesinin ağzının payını verecek sanırım. "Sana ne kadın?" demenin yolunu beni tekmelerinden mahrum ederek buldu. Aferim kızıma, cool olacak demek ki?...
Şiş göbeğimle nasıl hareket edeceğimi pek bilemesemde şapada şupada bir şekilde geçti gitti işte gün.
Ayrıca geçtiğimiz hafta rutin doktor kontrolümüzün sorunsuz geçtiğini bildirmekten zevk duyarım. 1500 gr olmuş minnak ayı yavrum. Bütün kontrol boyunca bize kıçını dönse bile omurgaları tastamam maşallah. Tek görebildiğimiz yeri sırtıydı zira...
Doktorumuzla nasıl bir doğum istediğimiz üzerine kısa ve öz bir konuşma yaptık. Görev bilinci gereği bir doğumun nasıl gerçekleştiğine dair bütün ayrıntıları bir bir anlatırken "bayılsam da kurtulsam" diye içim çekile çekile dinlesem de bundan kurtuluş yok öyle değil mi?
Netice itibariyle epiduralli normal doğum isteğim doktorum tarafından da destek gördü. Gelgelelim, doktorun normal doğumu överken söylediği: "kendi başına bile doğurabilirsin aslında, doğa herşeyi halleder" cümlesi bitanem kocamda enteresan bir etki yaptı ve yol boyunca beni müdahelesiz doğuma ikna etmeye çalıştı. Ona cevabımı her zaman ki hanımefendi tavrım ve sevecen yaklaşımımla vermeye gayret ettim: "he canım he"
Son olarak, ayı yavrusunun odasını kurmaya başlamamız ve işlerin çoğunun bitmesi itibariyle bu hafta gayet verimli geçti.
Hamilelikten sıkılan ben, neye benzeyeceğini merak ettiği için sabırsızlanan babası ve çok seveceklerine emin olduğum ama doğunca çil yavrusu gibi dağılacaklarını bildiğim eş dost 31. haftayı böylece gerie bıraktık.
Ayrıca ÇOK SICAK!!
12 Haziran 2012 Salı
Bir gebeş doğuyor
Hamileyim...
Bunu, günde bir kaç kez kendime hatırlatmam gerekiyor. Koltuğa biraz sertçe oturduğumda, dolu çamaşır sepetini kucakladığımda veya her gece uyumadan hemen önce...
Canı çok kıymetli biri değilimdir asla. "Domuz gibi" tabir ettiğimiz bir bünyem vardır ve bu nedenle genellikle çok büyük fiziksel değişiklikler yaşamam. Sanırım bu yüzden hamileliğini hayatının en özel dönemi olarak anlatan kadınlarla hep dalga geçtim. Benim için nasılsa normal bir durumdu. Bulantı yaşamamış, aldığı kiloları belli etmemiş, aşermemiştim. Uzun süre karnım bile iskenderi fazla kaçırmıştan hallice dolaştım. Duygusal gelgitleri zaten her halükarda yaşadığım için söz konusu bile etmiyorum :) "Çocuğum olacak, bu bir mucize!" kafasına girmeyi ise bugün bile şiddetle reddediyorum.
Fakat...
Neden? Neden hayatımda bir kez olsun çok özel bir şey yaşıyorum hissinden bu derece uzaklaşıyorum ki? Bu bir zayıflık değil, bu asla şımarıklık değil. Bu, benim hayatımda belki de sadece bir kez yaşayacağım bir deneyim.
Bunca aydan sonra aşerecek değilim :) Ama yine de biraz gebeşliğin tadını çıkarmanın zamanı geldi bence :)
Hamileyken ne yapılır ki?...
Bunu, günde bir kaç kez kendime hatırlatmam gerekiyor. Koltuğa biraz sertçe oturduğumda, dolu çamaşır sepetini kucakladığımda veya her gece uyumadan hemen önce...
Canı çok kıymetli biri değilimdir asla. "Domuz gibi" tabir ettiğimiz bir bünyem vardır ve bu nedenle genellikle çok büyük fiziksel değişiklikler yaşamam. Sanırım bu yüzden hamileliğini hayatının en özel dönemi olarak anlatan kadınlarla hep dalga geçtim. Benim için nasılsa normal bir durumdu. Bulantı yaşamamış, aldığı kiloları belli etmemiş, aşermemiştim. Uzun süre karnım bile iskenderi fazla kaçırmıştan hallice dolaştım. Duygusal gelgitleri zaten her halükarda yaşadığım için söz konusu bile etmiyorum :) "Çocuğum olacak, bu bir mucize!" kafasına girmeyi ise bugün bile şiddetle reddediyorum.
Fakat...
Neden? Neden hayatımda bir kez olsun çok özel bir şey yaşıyorum hissinden bu derece uzaklaşıyorum ki? Bu bir zayıflık değil, bu asla şımarıklık değil. Bu, benim hayatımda belki de sadece bir kez yaşayacağım bir deneyim.
Bunca aydan sonra aşerecek değilim :) Ama yine de biraz gebeşliğin tadını çıkarmanın zamanı geldi bence :)
Hamileyken ne yapılır ki?...
8 Haziran 2012 Cuma
Domestication
Tanıyanlar bilir; öyle çok domestik birisi olmadım hiç bir zaman. Genelde çok çalıştığım ve ev işleri söz konusu olduğunda tembelleştiğim doğrudur. Lakin bütün bunların yanında yemek yapmaktan ölesiye zevk alırım. Gerçi buna henüz annemi bile inandıramadım ama olsun :)
İstedim ki, madem ıvır zıvır şeyler yazıp vakit dolduracağım, günümün büyük bölümünde uğraşıp yaptığım yemekleri de iyi kötü sizlere anlatabilirim.
Misal, dün yaptığım Fırında Kıymalı Beşamel Soslu Makarna ve Uyduruk Tiramisu :) Sonuçlarından mesuliyet kabul etmem ona göre :)
Önce makarnadan başlayalım. Bu arada herşeyi yaparım ama iş makarna haşlamaya gelince asla kıvamını tutturamam. Ama fırın bir şekilde o ayarı sizin yerinize yapıyor. O yüzden en sevdiğim ve en pratik bulduğum yemekler arasında başı çekiyor bu tarif.
Malzemeler:
Yarım paket makarna (şekli şemali çok önemli değil bunun. spagetti, fiyonk ya da canınız ne isterse kullanabilirsiniz)
Kullanmak isteyeceğiniz kadar az yağlı kıyma (et çok pahalı bugünlerde. o yüzden yarım kilo falan gibi ölçü vermek çok gereksiz. nasıl olsa harcı sebzelerle arttırmak elimizde)
5-6 ad kültür mantarı
2-3 ad sivri biber (acısını kontrol edin. ben dün yandım mesela :)
3-4 ad orta boy domates
İsteğe bağlı olarak kabak-patlıcan-soğan vs kullanabilirsiniz
Tuz-Karabiber
Beşamel Sos:
2 yemek kaşığı tereyağ (margarin de olur ama benim tavsiyem mümkün olduğunca tereyağ kullanmaktan yana)
1 yemek kaşığı un
Yarım su bardağı süt
Varsa 2-3 yemek kaşığı krema
Yapılışı:
Önce makarnayı canımız hangi sertlikte istiyorsa o kadar haşlayalım. kimsenin damak zevkine müdahale edecek değiliz :) Bu arada ben haşlama suyuna normal tuz yerine salamura tuzu koyuyorum. Hem daha yoğun oluyor hem daha ucuz ;)
Makarna haşlanırken biberleri ve eğer kullanacaksak mantar haricindeki sebzeleri çok az yağda kavurmaya başlayalım uafaktan. Yine araya gireceğim ama bu sıvı yağ hadisesinde yine tercihimi belirtmek gerekirse zeytin yağı kullanın. yani en azından ben mümkün olduğunca öyle yapıyorum.
Sebzeler yumuşamaya başlamışken kıymaları ve mantarları atabiliriz. Orta kısık ateşte suyunu çekmeye başlayana kadar pişiriyoruz. Henüz hafif suluyken rendelediğimiz domatesleri de sebzelere katıyoruz. Tuzunu ve karabiberini ayarlayıp iyice kuru kuru değil ama piştiğinden emin olduğumuzda ocaktan alıyoruz.
Bu arada haşlanmış makarnayı süzüp, kısa süre soğuk suyun altına tutuyoruz. Birbirine yapışmış olanlar varsa bile dert etmeyin :) Nasıl olsa fırın kabının içinde kimse anlamaz :)
Sebzeler ve makarnayı birbirine iyice karıştırıyoruz. Güzelce yağladığımız borcam, fırın tepsisi, çelik tava ya da fırına girebilecek ne çeşit kabınız varsa onun içine alıyoruz.
Şimdi gelelim beşamel sosa. Eskiden bu sosu yapmaktan çok korkardım. Artık adından mı bilmem :) Hep hazırlarından alırdım ama bir kere cesaret edip yaptığımda delicesine kolay olduğunu görüp sevinmiştim.
Sos için 2 kaşık tereyağını ve unu bir tavada kavuralım. Rengi hafif değiştiğinde yani kahverengiye dönüşmeye başladığında krema ve sütü ekleyelim. çırpma teliyle hızlı hızlı karıştıralım ki topak topak olmasın. İsterseniz bu sosa da tuz koyabilirsiniz. İsteğinize kalmış. Ha ayrıca yine bu sosa kaşar peyniri ilave etmek isteyen olursa itiraz edemem hatta gayette güzel olur :)
Fırın kabına aldığınız makarnanın üstüne beşamel sosu dökün. İsteyen karıştırı isteyen üzerinde bırakır :)
180 derece önceden ısıtılmış fırında 40-45 dakika kadar pişirilir. Arada kontrol edin. Üstü altı iyice kızardığında fırından alacaksınız.
Bon appetit :)
Tiramisu için devam edeceğim fakat evde yapılması gereken milyon tane iş beni bekler (he domestik değilim he)
Belki bir kaç saat sonra yazarım. Teşekkürler sevgiler saygılar :))
İstedim ki, madem ıvır zıvır şeyler yazıp vakit dolduracağım, günümün büyük bölümünde uğraşıp yaptığım yemekleri de iyi kötü sizlere anlatabilirim.
Misal, dün yaptığım Fırında Kıymalı Beşamel Soslu Makarna ve Uyduruk Tiramisu :) Sonuçlarından mesuliyet kabul etmem ona göre :)
Önce makarnadan başlayalım. Bu arada herşeyi yaparım ama iş makarna haşlamaya gelince asla kıvamını tutturamam. Ama fırın bir şekilde o ayarı sizin yerinize yapıyor. O yüzden en sevdiğim ve en pratik bulduğum yemekler arasında başı çekiyor bu tarif.
Malzemeler:
Yarım paket makarna (şekli şemali çok önemli değil bunun. spagetti, fiyonk ya da canınız ne isterse kullanabilirsiniz)
Kullanmak isteyeceğiniz kadar az yağlı kıyma (et çok pahalı bugünlerde. o yüzden yarım kilo falan gibi ölçü vermek çok gereksiz. nasıl olsa harcı sebzelerle arttırmak elimizde)
5-6 ad kültür mantarı
2-3 ad sivri biber (acısını kontrol edin. ben dün yandım mesela :)
3-4 ad orta boy domates
İsteğe bağlı olarak kabak-patlıcan-soğan vs kullanabilirsiniz
Tuz-Karabiber
Beşamel Sos:
2 yemek kaşığı tereyağ (margarin de olur ama benim tavsiyem mümkün olduğunca tereyağ kullanmaktan yana)
1 yemek kaşığı un
Yarım su bardağı süt
Varsa 2-3 yemek kaşığı krema
Yapılışı:
Önce makarnayı canımız hangi sertlikte istiyorsa o kadar haşlayalım. kimsenin damak zevkine müdahale edecek değiliz :) Bu arada ben haşlama suyuna normal tuz yerine salamura tuzu koyuyorum. Hem daha yoğun oluyor hem daha ucuz ;)
Makarna haşlanırken biberleri ve eğer kullanacaksak mantar haricindeki sebzeleri çok az yağda kavurmaya başlayalım uafaktan. Yine araya gireceğim ama bu sıvı yağ hadisesinde yine tercihimi belirtmek gerekirse zeytin yağı kullanın. yani en azından ben mümkün olduğunca öyle yapıyorum.
Sebzeler yumuşamaya başlamışken kıymaları ve mantarları atabiliriz. Orta kısık ateşte suyunu çekmeye başlayana kadar pişiriyoruz. Henüz hafif suluyken rendelediğimiz domatesleri de sebzelere katıyoruz. Tuzunu ve karabiberini ayarlayıp iyice kuru kuru değil ama piştiğinden emin olduğumuzda ocaktan alıyoruz.
Bu arada haşlanmış makarnayı süzüp, kısa süre soğuk suyun altına tutuyoruz. Birbirine yapışmış olanlar varsa bile dert etmeyin :) Nasıl olsa fırın kabının içinde kimse anlamaz :)
Sebzeler ve makarnayı birbirine iyice karıştırıyoruz. Güzelce yağladığımız borcam, fırın tepsisi, çelik tava ya da fırına girebilecek ne çeşit kabınız varsa onun içine alıyoruz.
Şimdi gelelim beşamel sosa. Eskiden bu sosu yapmaktan çok korkardım. Artık adından mı bilmem :) Hep hazırlarından alırdım ama bir kere cesaret edip yaptığımda delicesine kolay olduğunu görüp sevinmiştim.
Sos için 2 kaşık tereyağını ve unu bir tavada kavuralım. Rengi hafif değiştiğinde yani kahverengiye dönüşmeye başladığında krema ve sütü ekleyelim. çırpma teliyle hızlı hızlı karıştıralım ki topak topak olmasın. İsterseniz bu sosa da tuz koyabilirsiniz. İsteğinize kalmış. Ha ayrıca yine bu sosa kaşar peyniri ilave etmek isteyen olursa itiraz edemem hatta gayette güzel olur :)
Fırın kabına aldığınız makarnanın üstüne beşamel sosu dökün. İsteyen karıştırı isteyen üzerinde bırakır :)
180 derece önceden ısıtılmış fırında 40-45 dakika kadar pişirilir. Arada kontrol edin. Üstü altı iyice kızardığında fırından alacaksınız.
Bon appetit :)
Tiramisu için devam edeceğim fakat evde yapılması gereken milyon tane iş beni bekler (he domestik değilim he)
Belki bir kaç saat sonra yazarım. Teşekkürler sevgiler saygılar :))
Bir yerden başlamak lazım.
Blog yaz, günlük tut, içini dök, bak bu kız yazmış aynı sen, ilerde okursun hoşuna gider, oylanırsın vs vs vs...
İstemedim işte bunca zaman. Üşenmişimdir belki. Belki de artık kendimi ilgi çekici bulmuyorumdur kendim bile. Bende bahane çok ama işte bugün bir güneş açar bir gök gürlerken nedenini hiç bilemeyeceğim bir şekilde yazmak istedim.
Devam edersem eğer okuyacak olanlara çok güzel şeyler vaad etmiyorum. Evlenmeden hamile kaldım, noktalama işaretlerinden bıktım, hormonlarım yüzünden dakikalarla ölçülebilecek zaman aralıklarinda ruh halim iyiden kötüye geçiş yapabiliyor, kocamı ve ondan bahsetmeyi çok seviyorum, yazmaya baslayınca özel hayatımdan çok bahsediyorum, hala arada sırada 3-5 sigara tellendiriyorum, çok çikolata yiyorum ve korkuyorum.
Ama mutluyum.
Bugun hamileliğimin 28. haftasındayım. Göbeğim sevimli denebilecek bir şişlikte. Allaha şükür dünyanın en sorunsuz hamileliklerinden birini yaşıyorum. Biraz kaşınıyorum ve uyumak yerine içimde tünel kazan bir ayı yavrusu besliyorum hepsi bu.
Calışmamaktan ve hayatımda ilk defa evde geçirdiğim uzun aylardan ötürü yaşadığım can sıkıntısını yazmakta geçirmezse eğer sadece uyumayı düşünüyorum.
Yazdığım kadar karamsar, sıkıcı biri değilim canım :) ne alakası var?...
İşte bu da bebekten mütevellit göbeğin son halleri:
İstemedim işte bunca zaman. Üşenmişimdir belki. Belki de artık kendimi ilgi çekici bulmuyorumdur kendim bile. Bende bahane çok ama işte bugün bir güneş açar bir gök gürlerken nedenini hiç bilemeyeceğim bir şekilde yazmak istedim.
Devam edersem eğer okuyacak olanlara çok güzel şeyler vaad etmiyorum. Evlenmeden hamile kaldım, noktalama işaretlerinden bıktım, hormonlarım yüzünden dakikalarla ölçülebilecek zaman aralıklarinda ruh halim iyiden kötüye geçiş yapabiliyor, kocamı ve ondan bahsetmeyi çok seviyorum, yazmaya baslayınca özel hayatımdan çok bahsediyorum, hala arada sırada 3-5 sigara tellendiriyorum, çok çikolata yiyorum ve korkuyorum.
Ama mutluyum.
Bugun hamileliğimin 28. haftasındayım. Göbeğim sevimli denebilecek bir şişlikte. Allaha şükür dünyanın en sorunsuz hamileliklerinden birini yaşıyorum. Biraz kaşınıyorum ve uyumak yerine içimde tünel kazan bir ayı yavrusu besliyorum hepsi bu.
Calışmamaktan ve hayatımda ilk defa evde geçirdiğim uzun aylardan ötürü yaşadığım can sıkıntısını yazmakta geçirmezse eğer sadece uyumayı düşünüyorum.
Yazdığım kadar karamsar, sıkıcı biri değilim canım :) ne alakası var?...
İşte bu da bebekten mütevellit göbeğin son halleri:
Kaydol:
Yorumlar (Atom)

