Her ne kadar "ANNE OLUYORUM!!" diye günün her saati çığlık atmak istesem bile içten içe biliyorum ki çok önemli bir noktayı gözden kaçırıyorum: Bu çocuğun bir de babası var...
Hamilelik büyük bir yanılgıyla çok bireysel bir şeymiş gibi yaşanıyor. İnsan psikolojisi işte. Öncelikle kendini düşünüyorsun. Hatta gebeliğin büyük bölümü çocuktan önce kendin için endişelenmekle geçiyor. "hayatım değişti, şişmanladım, midem bulanıyor, uyuyamıyorum, sezaryen olursam göbeğim kalır, doğururken çok acıyacak vs vs..." Bu bir suç değil. Fakat gel gör ki ne hissettiğini pek sormadığımız hatta Allah affetsin ama pek umursamadığımız zavallıcık bir insan var.
Hiç beklemediği bir anda baba olacağını söylediğim sevgilim, aramızın da o günlerde limoni olması sebebiyle hislerini çok belli edememişti. Sevinse bir dert, üzülse başka bir felaket...
Tahmin yürütüyorum elbette ama ne kadar korktuğunu düşündükçe onun adına üzülüyorum.
Bir gün evvel tek derdi ofiste yetiştireceği işler olan adam, sabaha bir evliliğin ve daha korkuncu tamamen kendisine bağımlı küçük bir canlının sorumluluyla uyandı. Planlı hamileliklerde bile travma yaratabilecek gelecek değişimi, bizim için kendimizi akışına bıraktığımız bir olaylar silsilesine dönüştü.
Şükürler olsun ki ilişki içerisinde hakim olmayı beceremediğimiz ayrıntılar evliliğin gerçekleşmesiyle birlikte düzene girdi ve çok mutlu ayları beraberinde getirdi. (Böyle biraz karmaşık yazıyorum ki gevezeliğim nedeniyle vereceğim ayrıntılar arada boğulup gitsin :)
Bütün bunların yanısıra ilk 3 ay çalışmış olmama ve çok hafif bir hamilelik geçirmeme rağmen sürekli mızmızlanan, yorgunluktan şikayet eden, her türlü şeye ağlayabilen, yaşadığı fiziksel değişimle başetmeye çalışırken taze kocasının kendisini hala beğenip beğenmediğinden emin olamayıp, ona sorgularıyla dünyayı dar eden bir kadın olup çıkıvermiştim.
Bitti mi?...
Elbette hayır.
İlk 3 aydan sonra hamileliğe uygun olmayan işimi bırakıp ev kadını olma safhasına geçmemle birlikte işler ikimiz için de iyice çığrından çıktı. Normalde ancak ağır hasta olduğum zamanlarda evde bütün gün oturan ben bir anda saatlerce günlerce kapana kısılmış hissiyle evin içinde dolanır oldum. Havalar soğuktu, kendime yapacak iş bulamıyordum, bütün arkadaşlarım gün içinde çalışıyordu ve ben delirmenin eşiğindeydim... (yine kendimden bahsediyorum?!)
Doğal olarak sürekli kocamı taciz halindeydim. Telefonla, internet üzerinden, olur olmadık zamanlarda ofis ziyaretleriyle.
Adama ne çalışacak ne de nefes alacak zaman bırakıyordum. İşten yarım saat geç gelse ağlama krizlerine giriyor ve benden bıktığı, ayrılmak istediği üzerine binlerce senaryoyla kavgalar çıkarıyordum. Dinlenmesi gereken haftasonlarını beni saatlerce gezdirerek daha doğrusu avutarak geçiriyordu.
Bu arada şöyle olmuştu böyle olmuştu diye anlattığıma bakmayın. Biraz azalmış bile olsa anlattığım problemler hala baki. Sadece son aya girdiğimiz için daha çok çocuk merkezli endişelerle darlıyorum adamı.
Bütün bunlar olurken adamcağızın hiç aklında yokken yaptığı doktor-hastahane masrafı, almak zorunda kaldığı çocuk odası, bebek kıyafetleri ve artık çalışmadığı için şımarık çocuk gibi her gördüğünü isteyen karısına kaptırdığı mangırları es geçmemek lazım.
Valla ben olsam don paça fırlarım sokağa saçımı yola yola koşar kaçarım. Yazdıkça fenalık geldi!
Oysa (dikkat övgü) benim melek kocam değil bunlardan şikayet etmek, mutlu olduğunu her fırsatta her yolla dile getirip benim rahat etmem, mutlu olmam ve zor günleri atlatmam için elinden gelen herşeyi yaptı-yapıyor... (dilini ısır kıçını kaşı :)
Bütün kaprislerime, duygusal gelgitlerime, yersiz ağlamalarıma, şımarık isteklerime öyle metanetli göğüs geriyor ki hayatımda yaptığım en doğru seçim olduğundan günden güne emin oluyorum.
Dahası; çocuk bakmak ve yetiştirmek konusunda ben ne kadar panikliyorsam o bir o kadar kendinden emin benim içimi rahatlatıyor. Başımıza gelecek iyi veya kötü herşeyle birlikte mücadele edeceğimizi öyle güzel dile getiriyor ki kendimi süpermen gibi hissetmeme neden oluyor. Kişisel güvensizliklerim bile onun yanında eriyip gidiyor.
Taşıdığı maddi manevi yükü hiç şikayetsiz sırtlanmasını takdir etmek konusunda yetersizliğimi kelimelerle ifade edebileceğimi hiç sanmıyorum...
Şefkati ve sevgisi hiç bitmeyen bu adamla, bugünlerde ve ne yazık ki bebek geldiğinde yeterince ilgilenemeyeceğimi bilsemde onu bütün hayatım boyunca ve her bir zerremle sonsuz sevdiğimi; bu yazıyı gören görmeyen, bizi tanıyan tanımayan herkes bilsin isterdim.
Senin de dediğin gibi sevgilim; dünden çok, yarından az...
23 Temmuz 2012 Pazartesi
12 Temmuz 2012 Perşembe
Otoimmüğünü Sıkarım Senin!
34. haftadan merhaba size sevgili eşim dostum. Pek bir gelişme yok açıkçası. Derin hanım gayet sağlıklı ve keyifli maşallah. Bu hafta sonu kendisini yine ziyaret edeceğiz. 1 buçuk ay kaldı. Heyecan, endişe, merak, sevinç, telaş, korku, mutluluk gırla. Karı koca kafayı çizmeden bu işi atlatırsak ne ala.
Bu 8 ay boyunca bizi endişelendiren tek şey gebeliğin başında bana "Otoimmün Tiroidit" teşhisi konulması oldu. Genel bilinirliğiyle guatr işte... Anneminde senelerce çektiği bu hastalığa yabancı olmamam nedeniyle öğrendiğimde öyle çok büyük tepkiler vermedim. Gerçi doktorum gayet şaşkın; hastalığı öğrenen çoğu kişinin ağlayarak tepki verdiğini ve soğukkanlılığımı takdir ettiğini söyleyince "ulan acaba bişeyleri yanlış mı biliyorum?" endişesi duymadım değil. Tabi ki tek korkum bebeğe verebileceği olası zararlardı. Doktorumun telkinleri ve kendi çapımda yaptığım araştırmalar neticesinde ilaç kullanımının bebeğe hiç bir zararı olmadığını gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Ne yazık ki bir tedavisi yok. En azından ben öyle biliyorum. Ömrü billah ilaç kullanacak olmam hoş değil ama ne derler: "allah beterinden saklasın"
Emzirme sırasında ilaç kullanımı için bu hafta doktorumla görüşeceğim. İnternetten araştırıp kafamı bulandırmak istemedim. Zaten günde okuduğum 84 makale 45 araştırma 33 blog yazısı beni yeterince bunaltıyor. En azından sağlık konularında bir bilene danışarak, tek fikre bağlı olmayı tercih edeceğim.
Haydi biraz kafamız dağılsın :)
Kendi yediğim içtiğim yetmedi, sizide canınızı çektirmek suretiyle şişmanlatmak isteğindeyim. Bu 18 kilonun vebalini tek başıma çekemem di mi ama?
Damla çikolatalı kurabiye sevmeyecek ademoğlu yoktur herhalde. Ben bunun tadını biraz da acıbadem kurabiyesine benzediği için seviyorum. Çok basit bir tarif olması da cabası.
Damla Çikolatalı Kurabiye
Malzemeleri de kendi ölçtüğüm şekilde vereceğim. Bana kolay geliyorsa size de gelir sanırım :)
3 yemek kaşığı oda sıcaklığında tereyağ
1 su bardağı toz şeker (esmer şekerde gayet güzel olur ama farketmiyor bence)
1 adet yumurta
1 paket vanilin
1+çeyrek bardak un (ben tam tahıllı buğday unu kullandım normal un da olur)
Yarım tatlı kaşığı kabartma tozu
Yarım tatlı kaşığı karbonat
Yarım tatlı kaşığı tuz
1 buçuk- 2 tatlı kaşığı nescafe
İstediğiniz kadar damla çikolata ya da küp küp kesilmiş bitter çikolata
Fırını 170 derecede ısıtın
Karıştırma kabına tereyağı ve şekeri koyup mikserle iyice birbirine yedirecek şekilde çırpın. Öyle çok uzun uzun değil, yağla şeker özdeşleşsin yeter.
Yumurtayı ve vanilini ekleyip tekrar çırpın.
En son unu, kabartma tozunu, karbonatı, ve tuzu ekleyip elinizle yoğurun. İyice karışınca çikolataları ve kahveyi koyup tekrar elinizle karıştırın.
Tepsiye yağlı kağıt serip cevizden biraz büyükçe parçalar halinde dizip üzerinden hafifçe bastırın. Fırına girdiğinde sıcağın etkisiyle yayvanlaşacaktır. Ben çok kabartmayı beceremedim hiç bir zaman bu kurabiyeyi ama isterse dümdüz olsun, tadı muhteşem bana göre :)
20 dakika kadar pişireceksiniz. Fırından çıktığında hala biraz yumuşak oluyor. Dikkatlice tepsiden alıp ızgara üzerinde soğutun.
Afiyetler olsun efenim :) Çok çok yiyin çok çok kilo alın :) Ben doğurayım hep birlikte veririz ;)
Bu 8 ay boyunca bizi endişelendiren tek şey gebeliğin başında bana "Otoimmün Tiroidit" teşhisi konulması oldu. Genel bilinirliğiyle guatr işte... Anneminde senelerce çektiği bu hastalığa yabancı olmamam nedeniyle öğrendiğimde öyle çok büyük tepkiler vermedim. Gerçi doktorum gayet şaşkın; hastalığı öğrenen çoğu kişinin ağlayarak tepki verdiğini ve soğukkanlılığımı takdir ettiğini söyleyince "ulan acaba bişeyleri yanlış mı biliyorum?" endişesi duymadım değil. Tabi ki tek korkum bebeğe verebileceği olası zararlardı. Doktorumun telkinleri ve kendi çapımda yaptığım araştırmalar neticesinde ilaç kullanımının bebeğe hiç bir zararı olmadığını gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Ne yazık ki bir tedavisi yok. En azından ben öyle biliyorum. Ömrü billah ilaç kullanacak olmam hoş değil ama ne derler: "allah beterinden saklasın"
Emzirme sırasında ilaç kullanımı için bu hafta doktorumla görüşeceğim. İnternetten araştırıp kafamı bulandırmak istemedim. Zaten günde okuduğum 84 makale 45 araştırma 33 blog yazısı beni yeterince bunaltıyor. En azından sağlık konularında bir bilene danışarak, tek fikre bağlı olmayı tercih edeceğim.
Haydi biraz kafamız dağılsın :)
Kendi yediğim içtiğim yetmedi, sizide canınızı çektirmek suretiyle şişmanlatmak isteğindeyim. Bu 18 kilonun vebalini tek başıma çekemem di mi ama?
Damla çikolatalı kurabiye sevmeyecek ademoğlu yoktur herhalde. Ben bunun tadını biraz da acıbadem kurabiyesine benzediği için seviyorum. Çok basit bir tarif olması da cabası.
Damla Çikolatalı Kurabiye
Malzemeleri de kendi ölçtüğüm şekilde vereceğim. Bana kolay geliyorsa size de gelir sanırım :)
3 yemek kaşığı oda sıcaklığında tereyağ
1 su bardağı toz şeker (esmer şekerde gayet güzel olur ama farketmiyor bence)
1 adet yumurta
1 paket vanilin
1+çeyrek bardak un (ben tam tahıllı buğday unu kullandım normal un da olur)
Yarım tatlı kaşığı kabartma tozu
Yarım tatlı kaşığı karbonat
Yarım tatlı kaşığı tuz
1 buçuk- 2 tatlı kaşığı nescafe
İstediğiniz kadar damla çikolata ya da küp küp kesilmiş bitter çikolata
Fırını 170 derecede ısıtın
Karıştırma kabına tereyağı ve şekeri koyup mikserle iyice birbirine yedirecek şekilde çırpın. Öyle çok uzun uzun değil, yağla şeker özdeşleşsin yeter.
Yumurtayı ve vanilini ekleyip tekrar çırpın.
En son unu, kabartma tozunu, karbonatı, ve tuzu ekleyip elinizle yoğurun. İyice karışınca çikolataları ve kahveyi koyup tekrar elinizle karıştırın.
Tepsiye yağlı kağıt serip cevizden biraz büyükçe parçalar halinde dizip üzerinden hafifçe bastırın. Fırına girdiğinde sıcağın etkisiyle yayvanlaşacaktır. Ben çok kabartmayı beceremedim hiç bir zaman bu kurabiyeyi ama isterse dümdüz olsun, tadı muhteşem bana göre :)
20 dakika kadar pişireceksiniz. Fırından çıktığında hala biraz yumuşak oluyor. Dikkatlice tepsiden alıp ızgara üzerinde soğutun.
Afiyetler olsun efenim :) Çok çok yiyin çok çok kilo alın :) Ben doğurayım hep birlikte veririz ;)
Kaydol:
Yorumlar (Atom)